MONDROS’TAN-LOZAN’A DÜŞÜNCELER

Cihan imparatorluğu Osmanlının son dönemleri, ihtiyar aslanın dişler dökülmüş, güçten düşmüş, kılıcı kesmez olunca hakkında hasta adam diye hüküm verilmiş ve kâğıt üzerinde de emperyalistler tarafından mirası bölüşülmüştür…

1914’te İmparatorluk, 1 milyon 700 bin kilometre karelik toprak ve 22 milyon nüfusla savaşa girmiş ve 1918’de savaştan 700 bin kilometrekarelik toprak ve 12 milyon nüfusla savaştan çıkılabilmiştir.

O günün tablosu şu: Art arda gelen savaşlar Osmanlıyı yiyip bitirmiş, on insanın sekizi cephelerde kırılmış, genç nesil bitmiş, 14 -15 yaşındaki 45 kiloyu dolduran çocuklar kurbanlıklar gibi cepheye sürülmüş…

Köyler kasabalar boşalmış, çift sürecek at öküz, sağacak inek,  binecek at, eşek, yok… Yiyecek yok, giyecek yok, para yok, silah yok, elde avuçta ne varsa bitmiş, her şey yok olup gitmiş; yok, yok, yok!

İşte böyle bir durumda emperyalistlerle “LOZAN”da masaya oturuyoruz. Bugün ‘ Kürt Devleti ‘ ve Kürtçülük adına kıyametin koparıldığı coğrafyada bize bir Kürt Devleti kurulması teklif edilir, oturumlar günlerce sürer.

Emperyalistlere bu teklifleriniz kabul edilemez denilir.  Tarihte böyle bir devlet olmamıştır, devletlerin sınırları olur, toprakları olur, bayrakları olur, yasaları, kültürleri, devlet adamları vbg diye anlatılır.

Ancak, Asurîlerin, Keldanilerin, Acemlerin, Arapların esareti altında asırlarca kalmış değişik boy ve kabileler vardır. Bunlarda esareti altına kaldığı milletlerin dillerinden 200-300 kelime kadar etkilenmişlerdir.

Burada oluşturulacak bir komisyon mahalline gittiğinde ‘KÜRT’ dediğiniz gurupların dil olarak birbiriyle anlaşamadıklarını görecekler, dillerin etimolojik tahlilleri yapıldığında da kimin hangi milletin dilinden etkilendiği anlaşılacaktır, denilir; Zazalar,Kırmancılar vbg.

Daha sonra federasyon, federatif yapı ve dil birliği adına Kürtçe alfabeleri gündeme getirilir. Bu teklifler ret edilince İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon: “ Bir gün Kürtlerin eline Kürt alfabesini verip buradaki isteklerimizi o gün sizden alacağız” der.

1960’larda Avrupa’da Fransa başta olmak üzere Kürdoloji Enstitüleri kurularak faaliyete geçilir. Müşterek bir dil oluşturma adına Kürtçe ve Lazca 1960’larda ülkemizde alfabeleriyle kaçak olarak devreye sokulur.

Dün yokluklar içinde, en ağır şartlarda 786 bin kilometre kare üzerinde T.C diye bir devlet kurduk,  misak-ı milli sınırlarımızı çizdik ve “Misak-ı milli sınırları içinde vatan bir bütündür” dedik. Yokluklar içinde çizilen sınırlarımızı varlıklar içinde iken korumakta zorlanıyoruz.

Bizim topraklarımızda barındırdıklarımızın helikopterleri dağdaki teröristlere lojistik destek verirken belgeleniyor, kulağını çekemiyoruz.

Türklere ait adalara Yunanlının yığınak yaptıklarını, bayraklarını astıklarını okuyor, kuzu çevirmesi yaparken yayınlanan resimleri üzülerek görüyoruz. Zaman birlik zamanı, kardeşlik zamanı diyoruz, ancak; elimizden geldiği kadar ayrıştırıyor ve ayrıştırmalardan besleniyoruz.

Dün devlete başkaldıran Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların hak ettikleri cezaları vererek devletin bölünmez bütünlüğünü koruyorduk.  Bu gün, siyasetin kör ihtirasları uğruna onları kahramanlar olarak ilan ediyor, adlarına abideler dikiyoruz.

Dün karakolları basan, köprüleri bombalayıp yıkan, yol yaptırmayan, devletine karşı ayaklananları cezalandırmak zulüm, bunu yapanlar da kara vicdanlı, kara suratlı idi… Sonraki dönemlerde bunları yapanların cezalandırılması bir görevdir anlayışını anlamakta zorlanıyoruz.

Dün İngilizlerin mikrofilmler gönderip eser yazdırdıkları, bize Lozan’ı hezimet diye sunarken Sevr ve Mondoros’a gözlerimizi kapatarak bakmamızı telkin ettiler. Gözümüzü açınca hainlerin nasıl kahraman, kahramanların hain olduğunu anladık…

Ordusunu terhis eden, silahlarını teslim eden, donanmasını teslim eden bir devlet ve millet yok olmuştur, demediler… Terhis edilen ordumuzdan, teslim edilen silahlarımızdan söz etmeyerek bir nesli uyuşturup, uyutarak beslendikleri kapılara karşı görevlerini yaptılar… Keşke İzmir’i Yunanlı alsaydı diye hayıflandılar…

Yıl 1934 aylardan Temmuz, İngiltere’nin Akdeniz Filosu Kuşadası Kanapiçe koyu önüne gelince İngiliz askerleri bir botla yeni kurulan Türk askerini test etmek için adaya çıkarlar… Dilburnu Karakolunda ki Türk askerinin sert bir şekilde ki dur ihtarını duyunca da tabanları yağlarlar, yağlamasına yağlarlar da; Mehmetçik’te tetiğe basar, bir ölü ve yaralı vardır.

İngiltere ayağa kalkar, dünya kamuoyu gelişmelere dikkat kesilir. İngiltere tazminat ister…  İngiltere’ye bağımsız Türk Devletinin topraklarında izinsiz ne işiniz vardı denilir. Ege bölgesindeki birliklerin bir kısmı seferberlik durumuna geçirilir… İngiltere geri adım atar, bunları da bize anlatmadılar…

İşgalci güçler, direnişçi milliyetçiyi grupları tutuklayıp, oyunlarını bozmaya kalkanları idam edeceklerini açıklayarak sindirme operasyonları başlattı… Mustafa Kemal’de; misilleme olarak başta Albay Rawlinson olmak üzere o sırada Anadolu’da bulunan İngiliz subay ve erlerini tutuklatarak misliyle mukabele edileceğini söyledi, bize bunları da anlatmadılar… İşte kısaca dün böyle idi!..

Bugün; Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikalı, PKK’yı besleyen Amerikalı, Türk Ordusuna içinden ve dışından kullandığı uşaklarla operasyonlar düzenleyen, Kozmik odaya giren, milliyetçi ekibi tasfiye eden Amerikalı…

Türk Milleti asker bir millettir, askerimizin başına geçirilen çuval Türk Milletinin başına geçirilmiş, onurumuz yerle bir edilmiştir… Ordumuzun başında olaylara seyirci kalan Genelkurmay başkanları… Büyük devlet Amerika, Müzik notaları ve Amerika’nın kahraman askerlerine yapılan dualar zinciri…

İKİ AYYAŞ DİYE DİL UZZATTIKLARIMIZIN TÜRKİYESİ VE AYIKLAR TÜRKİYESİ … BİRLİĞİ, DİRLİĞİ, KARDEŞLİĞİ ŞİAR EDİNENLERE SELAM OLSUN!

Bunları da sevebilirsiniz