Tekâlif-i Milliye Emirleri (ulusal vergiler, salmalar)

Yunan ordusu İkinci İnönü Savaşı’ndan sonra genel seferberlik yapmış olduğundan; “insan, tüfek, makinalı tüfek ve top sayısı bakımından ordumuzdan önemli derecede üstündü.” diyen Mustafa Kemal Paşa şöyle devam eder: “Temmuz’da Yunan ordusu saldırıya başladığı zaman, ulusal hükûmetin durumu ve ulusal mücadelenin gelişmesi, bizim genel seferberlik ilanımıza ve bu şekilde ulusun bütün kaynak ve olanaklarını, başka bir şey düşünmeksizin, düşman karşısında toplamaya henüz uygun ve yeterli görülmemişti.”

İki ordu arasındaki “orantısızlığın belirgin başlıca sebebi” budur.

5 Ağustos 1921’de, Sakarya Savaşı’nın yaklaşmakta olduğu günlerde, Mustafa Kemal Paşa’ya, geniş yetkilerle ve üç ay süre ile Başkomutanlık yetkisi veren Kanun, TBMM’de kabul edilir. Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da çalışmalara başlar; Başkomutanlık karargâhını kurar. Ordunun insan ve taşıma araçları bakımından gücünün arttırılması, yiyecek ve giyecek ihtiyacının sağlanması için hazırlıklar yapılır. Bu nedenle 7-8 Ağustos tarihlerinde Tekâlif-i Milliye Emirleriyayımlanır. Halktan, ordu için malzeme toplanacaktır.

Atatürk; “Bir savaşın kazanılması için ne denli küçük şeylerin bile dikkate alınması gerektiğini anlatabilmek için, bu içerikleri bilginize sunulmaya değer görürüm.” diyerek Tekâlif-i Milliye Emirleri’ni sıralar. Özellikle genç kuşaklara ulaşması dileğiyle 10 maddeden oluşan emirleri özgün metniyle verelim:

“1 numaralı” emrimle, her ilçede birer “ulusal vergi komisyonu” kurdum. Bu komisyonlarca toplanacak şeylerin, ordunun türlü bölümlerine dağıtımını düzenledim.

“2 numaralı” emrime göre vatanda her ev birer kat çamaşır; birer çift çorap ve çarık hazırlayıp ulusal vergi komisyonuna verecekti.

“3 numaralı” emrimle, tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, amerikan, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek giysisi yapmaya yarar her türden kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, fotin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve mamul nal, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urgan stoklarından yüzde kırkına, parası sonra ödenmek üzere el koydum.

“4 numaralı” emrimle, eldeki buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur nohut, mercimek, kasaplık hayvanlar, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay, mum stoklarından da yüzde kırkına, parası sonra ödenmek üzere el koydum.

“5 numaralı” emrimle, ordu gereksinimi için alınan taşıt araçlarından başka, halkın elinde kalan taşıt araçlarıyla ayda bir kere yüz kilometrelik bir uzaklığa kadar ücretsiz olarak, askerlikle ilgili taşıma işleri yapılmasını zorunlu kıldım.

“6 numaralı” emrimle, ordunun giydirilip beslenmesine yarayan bütün bırakılmış mallara el koydum.

“7 numaralı” emrimle, halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silâhlarla cephanenin üç gün içinde hükûmete verilmesini istedim.

“8 numaralı” emirle, benzin, vakum, gres, makina, don, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil, kamyon lâstiği, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinası, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan ve bunlara benzer gereçlerle, asit sülfürik stoklarının yüzde kırkına el koydum.

“9 numaralı” emirle, demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç, arabacı esnafları ve atölyeleriyle bu esnafın ve atölyelerin kapasiteleri ve kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek ustaların isimleri belirtilerek sayı ve durumlarının saptanmasını sağladım.

“10 numaralı” emirle, halkın elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabaları ile kağnı arabalarının bütün donatımı ve hayvanları ile birlikte ve binek ve topçeker hayvanlar, katır ve yük hayvanlarının, deve ve eşeklerin yüzde yirmisine el koydurdum.

Emirleri tek tek sayan Atatürk; “Efendiler, emirlerimin ve bildirilerimin yerine getirilmesini sağlamak için, kurduğum İstiklâl Mahkemelerini Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir bölgelerine gönderdim. Ankara’da da bir mahkeme bulundurdum.”diyerek konuyu sonlandırır.

Burada bir bilgi notu düşelim: “Tekâlif-i Milliye Komisyonları tarafından parasısonradan ödenmek üzere alınan mal ve malzemenin toplam tutarı: 6.003.663 TL olarak hesaplanmıştır. Devlet, bu miktarın 4.340.508 TL (%72,3’ünü)’sini 1923 yılında olmak üzere, 1929 yılı sonuna kadar tamamını ödemiştir. Cumhuriyet hükümetleri, 1923-1937 yılları arasında, Osmanlı hükümetlerine ait 10.527.217 TL tutarındaki borç ilmühaberlerini de halka ödemiştir. Böylece savaş borçları karşılığında halka toplam: 17.426.409 TL Atatürk döneminde ödenmiştir.”(https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/tekalif-i-milliye-emirleri/)

Mustafa Kemal Paşa’nın; “Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır. O alan, bütün vatandır. Vatanın, her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça, düşmana bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Ama küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada, yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşmaya devam eder.” sözlerini içselleştiren ordumuzun her bireyi gerekeni yapmış ve 22 gün ve 22 gece süren Melhame-i Kübra  yani büyük ve kanlı savaş kazanılmıştır.

Atatürk bundan sonra hem tarihe not düşecek hem de sonraki zamanlar için yine yol ve yöntem gösterecektir. Şöyle der:

“Bilirsiniz ki, savaş ve savaşma demek; iki milletin, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla ve bütün mallarıyla, bütün nesnel ve tinsel güçleriyle birbiriyle karşı karşıya gelmesi ve birbiri  ile vuruşması demektir. Bunun için, bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar düşüncesi ve duygusuyla ve edimli olarak savaşla ilgilendirmeliydim. Millet bireyleri, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silâhla vuruşan savaşçı gibi, kendini görevli bilerek, bütün varlığını savaşa verecekti. Bütün nesnel ve tinsel gücünü, yurt savunmasına vermekte gevşek davranan ve yersiz hoşgörü gösteren milletler, savaşı ve savaşmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılamazlar. Gelecekte savaşların tek başarı koşulu da, en çok bu söylediklerimin içindedir.”

Yüz yıl önce geride bıraktığımız savaşlarda yaşananlardan, Devlet’in kurulması için verilen amansız mücadeleden bugün millet olarak ne kadar haberdarız? Kurtuluş ve Kuruluş’un yüzüncü yıl seçimine bir zihniyet savaşı ile girmekte olduğumuz aşikârdır. Atatürk Cumhuriyeti’ni geri kazanmak, demokrasiyi bu topraklara yerleştirmek için çabalayan siyaset -her ne kadar fiilî savaş için söylenmiş olsa da- Atatürk’ün “bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar düşüncesi ve duygusuyla ve edimli olarak savaşla ilgilendirmek” düşüncesini harekete geçirebilecek midir?

Diğer yandan, PKK’ya, teröre karşı yapılan harekâtlar nedeniyle şehit düşen askerlerimizin şehitliklerini ülke olarak gerçekten hissettiğimizi söyleyebilir miyiz?

Sakarya Meydan Savaşı’nın 101. yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şâd olsun.

Canan Murtezaoğlu

Bunları da sevebilirsiniz