“Bizi davar gibi güt!” demeyin

Mayıs 2021 sonu itibariyle ülkemizde dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.830 – 3.472 TL, yoksulluk sınırı ise 9.219 – 11. 863 TL olarak veriliyor.* Asgari ücret ise net 2.825,90 TL olarak belirlenmiş. (2021)

 

Dünya Bankası’na göre, Türkiye’de mutlak yoksul sayısı 10 milyon kişi. (Nisan 2021). Biraz araştırdığınızda, ülke nüfusunun %20’den fazlasının açlık sınırının altında, %60’tan fazlasının da yoksulluk sınırı altında hayata tutunmaya çalıştığını görüyorsunuz. Bu verilerin içinde milyonlarca emekli var. En üstteki %20’lik kesim de son on yılda parasına para, malına mal katmış! Bu zenginliğin arkasında çoğunlukla da siyasetçi-bürokrat-mafya ilişkisinin olduğu artık ekranlardan açık-seçik, belgeleriyle anlatılıyor. Vatandaş okuması yaparsak, ülkeye ve ülke insanına çökme durumu âdeta yasallaşmış!

 

Hesap ortada! Zenginin ülke pastasından aldığı pay büyürken, fakirin payı küçülüyor.

 

Yoksulluk ve yoksunluk yani insanî yaşamdan yoksun kalmak kader mi? Kesinlikle değil! Kur’an’a göre kader; ölçü, düzen, ahenk ve evrendeki kanunlardır. ** Ülkemizde “kader” olan; yöneten ve yönetilendeki ifrat ve tefritin yol açtığı dengesizlik, hırs ve kinin egemenliği, akıldan uzaklaşmak, cehalet, ahlaki çöküntüdeki yaygınlık ve her alandaki “salyalaşma” dır.

 

Önce halkının %95’i Müslüman olarak ifade edilen ülkemizin yönetenlerine bir bakalım. Halkı kandırmak için yer sofralarına çökmeleri, şehit evlerinden fotoğraf paylaşmaları ya da simit hesabı yapmaları sizi aldatmasın! Şimdilerde saraylarda, residanslarda, villalarda yaşıyorlar. Uçakları, arabaları, gemicikleri, yatları, otelleri, para sayma makinaları, büyük boy kasaları, ağzı geniş keseleri, hiçbir yere sığdırılamayan banknotları ve kapalı kapılar ardındaki sayısız çirkin ilişkileri ile bolluk ve bereket yarânı olarak yaşıyorlar. Kokain yoldaşları olmuş! Bir de son zamanlarda doğum günü partilerine katılır oldular. Hani şu, bir zamanlar kâfirlik âlameti olarak gösterdikleri doğum günleri!

 

Müslüman ülkeyiz ya, bir de “inanların” başına çoban kesilenler var. Ele verir talkını kendi yutar salkımı deyimi bunlar içindir. Ahaliye, zinhar “yoksulluğa ve açlığa isyan etmeyin” derken kendileri milyonluk makam araçlarına binmeyi, o sofra senin bu sofra benim dolaşmayı ve ahkâm kesmeyi pek severler. Şirk unsuru tarikat ve cemaatlerin, özellikle de liderlerinin lüks yaşamları ise dillere destandır. Müslüman olduğunu söyleyen ahali de anlaşılan “Ey iman edenler. ‘Bizi davar gibi güt!’ demeyin. ‘Bize bak!’ diye konuşun ve dinleyin.” (Bakara/Düve, 104) ayetini hiç okumamıştır!

 

Şimdi bu İslam elbisesine bürünüp halkı Allah ile aldatanlar, “Şu dünyada ben, bir ağacın altında bir süre gölgelenip sonra orayı terk eden bir yolcudan başkası değilim.”*** diyen ve hırkası, kılıcı ve yüzüğü devlete kalan bir peygamberin ümmeti olabilirler mi? Övgü ve esenlik Muhammed Mustafa’nın üzerine olsun…

***

Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de bakalım… İngiliz gizli belgelerinde bile (1921), adı, “zimmetine para geçirmeyen tek lider” olarak geçen Mustafa Kemal, çocukluğunda da gençliğinde de maddi sıkıntılar içinde olmuştur. Yeri gelmiş yol parası bulabilmek için yıllardır edindiği, yetiştirdiği at ve kısraklarını bile satmıştır. Atatürk, vefatı öncesinde de mal varlıklarını milletine devretmiş, karşılığında ise bu işletmelerin amacına uygun olarak kullanılmasını istemiştir.

 

Gerçek inananları ve temiz kalmayı başarmış siyasetçilerimizi tenzih ederek sözü, on asır öncesinden seslenen Ay-Toldı’ya verelim. Ay-Toldı, Kutadgu Bilig’de; saadet, ikbal ve devletin temsilcisi vezirdir ve adaleti temsil etmesi gereken hükümdar Kün-Toğdı’ya öğütler verir.

 

“İçten bağlı olan samimi kişi ne der, dinle:

insanlığın başı bu samimiyettir.

Samimi kişinin sözünü ve öğüdünü tut;

bu söz ve öğüt sana bir devlet ağı olsun.”

(beyitler,1357-58)

 

“Kişilere kaba söz söyleme;

Kaba söz alev alev yanan bir ateştir.”

(beyit,1415)

 

“Ey devletli hükümdar, saraylar ve köşkler yaptırma;

kara toprağın altında evin hazırdır.

Yüksek, geniş ve süslü sarayların burada kalacak,

sen de inleyerek karanlık toprak evde yatacaksın.

Niçin bu altından gümüşten hazineyi topluyorsun;

senin hissene düşecek şey iki parça bezdir.”

(beyitler,1418-20)

 

“Eğer devamlı ve ebedi beylik istiyorsan,

adaletten ayrılma ve halk üzerinden zulmü kaldır.

(beyit, 1435)

 

Sözün özü her devirde aynıdır. Evet, artık halkın üzerinden zulüm kalkmalıdır! Türk milletinin geleceğine çökülmesine izin verilmemelidir ve bu Devlet’in şehit kanıyla kurulduğu her daim akıllarda olmalıdır!

 

Canan Murtezaoğlu

 

 

Bunları da sevebilirsiniz