Ferdâ adlı bir gazete, zehirli paçavra

Hain bir pusu ile şehit edilen Yahya Kaptan’ın olayını anlatan ve eşinin “yürekleri kan ağlatan” telgrafını Nutuk’ta paylaşan Atatürk, “Efendiler, Yahya Kaptan meselesine, 20 Kasım 1919 gününe ilişkin olaylar sırasında değindik. Yer ve zaman bakımından çok uzaklaşmak, olayın açıklamasını tamamlamak zorunda kaldık. Şimdi, izin verirseniz, yeniden, bıraktığımız tarihe dönerek, olayları izleyelim.” der.

O günkü durumu Nutuk’tan özetle verelim: İtilaf Devletleri, Ankara-Eskişehir demiryolunun işletilmesine engel olmaktadır. Bu nedenle İtilaf Devletlerinin temsilcilerine “sert bir protesto” gönderilmesi için Ankara Merkez Kurulu’na bilgi verilir. Adana’da örgüt kurmak isteyenler, Niğde ya da Kayseri’ye gelirler ve çalışmalarının sürdürülmesi sağlanır. Aydın cephelerinde durum her geçen gün zorlaşmakta ve ciddileşmektedir. Donanma Derneği’nin dört yüz bin lirasının bu cephelerin ihtiyacı için ayrılması durumu Savaşişleri Bakanı’na yazılır. Bu konu daha önce Amasya’da Salih Paşa ile konuşulmuştur. Aydın cephelerine silah yardımı da gereklidir. Bunun için de Atatürk; “Konya’da On İkinci Kolordu Komutanı’ndan rica ettik.” der.

Diğer yandan Fransızlar da “Bandırma – Soma demiryolunun denetimi bahanesiyle”Bandırma’ya bir askerî birlik çıkarırlar. Oysaki Bandırmada iç güvenlik “mükemmel” dir ve Fransızların böyle bir hakkı yoktur. Bu konuda, On Dördüncü Kolordu ve Elli Altıncı Tümen Komutanlarının dikkatleri çekilir.  (24 Kasım 1919)

Yabancılar -bugün de olduğu gibi- o gün de av peşindedirler. Yabancı subaylar, Aydın cephelerini dolaşmakta, propaganda yapmakta ve durum hakkında bilgi almaktadırlar.

Atatürk şöyle der: “Bu gibi subayların cephede askerî birliklerle ilişki kurmalarına kesinlikle meydan verilmemesini ve resmî başvuruların hükûmete, eğer Ulusal Güçlere ait bir söyleyecekleri olursa merkez kurullarımız aracılığıyla bize başvurmaları gerektiğini kendilerine tebliği ve propaganda yapanları olursa, gözaltına alınarak bölgeden çıkarılmaları ve kesin zorunluk olursa, cephede görülecek İtilâf askerlerine karşı da silâh kullanılması, cepheye bildirildi.”

Mustafa Kemal Atatürk, çağlar üstü bir lider olduğunu her vesile ile tarihe not düşmeye devam etmektedir.

İşgal altındaki İzmir’e gelince… Şöyle der Atatürk: “Efendiler, biz, İzmir halkının da gerçekten seçimlere katılmasını sağlamak istiyorduk ve o yolda çeşitli vasıtalarla amacımızı duyuruyorduk. Fakat, Yunanlılar, elbette engel oluyorlardı.”

Bu durumun protesto edildiği, İtilaf Devletleri temsilcilerine ve yansız elçiliklere bildirilir. İzmir Telgraf ve Posta Başmüdürü Etem Bey’e yazı yazılarak, bu protestonun İzmir halkına da duyurulması istenir.

Evrenin, boşluk kabul etmeyeceğini çok iyi bilen bir komutan ve siyasî bir dehadır Mustafa Kemal Atatürk; yapılan yanlışlığı, haksızlığı, duyarsızlığı, savsaklamayı -olay ya da kişi olsun- ortaya koymak ve bunu milletine aktarmak gibi çok önemli bir karakter özelliğine sahiptir.

Söz konusu vatansa Mustafa Kemal’in asla tavizi yoktur ve iyi ki de yoktur. Tarihin çarpıtılmasına göz yummaz, yalanı açıklamaktan çekinmez. Fransa İmparatoru, asker ve politikacı Napolyon Bonapart’a atfedilen “Tarih, üzerinde herkesin anlaştığı bir yalandır.” sözü Atatürk için geçerli değildir. Nutuk’ta yer alan ayrıntılar işte bu nedenle her geçen gün daha da değerli olmaktadır. Nutuk, boşuna yazılmamış ve okunması için de boşuna 36 saat harcanmamıştır.

Atatürk, “1919 sonbaharında karşılaştığımız başka bazı olaylar” bölümünde bir gazeteye de değinir.

Şöyle der: “Efendiler, belki birçoklarınız anımsarsınız. İşgal zamanında Adana’da, Ferdâ adında, Ulusal Güçlere karşı bir yabancı gazetesi yayımlanıyordu. Bu gazete sütunlarını sadece, aldatmak ve yanlış yola sürüklemek amacıyla Anadolu’daki Ulusal düşünceleri kötüleyen saçma sapan sözlerle dolduruyordu. Elbette, bu gazetenin memleket içlerine girmesine engel olduk.”

Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri amaçlarına ulaşmak  için her yolu denedikleri gibi basın yoluyla da yönetimlerini benimsetmek istediler. Saltanat ve Hilafet yanlısı Ferdâ gazetesi bu amaca hizmet ediyordu. “Gelecek zaman” anlamına gelen “Ferdâ” ismiyle yayınlanan gazetenin amacı Fransız işgalini desteklemekti. Gazete’nin sahipleri ve yazarları daha sonra 150’likler listesinde yer alacak ve yurt dışına çıkarılacaklardır. Bu kişiler belli ki “gelecek zamanı” görememişlerdir.

Mustafa Kemal Paşa, kurtuluş mücadelesini küçümseyen işte bu yayın organını Anadolu’ya sokturmadı. Yabancı yardakçısı gazetenin ömrü sadece üç yıl sürdü, Fransızların Çukurova’dan çekilmesiyle yayın hayatı sona erdi. (1921) Harran Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İbrahim İslam, konuyu irdeleyen makalesinde şöyle yazmaktadır: “Türkçe basının da, çoğunlukla işgal yönetiminden yana bir tavır alması ilginç bir durum meydana getirmektedir…Bunlardan sadece Ahmet Remzi Bey’in çıkardığı Yeni Adana gazetesi Millî Mücadele’yi destekledi.” *

Fakat bu Ferdâ gazetesinin memlekette okunmasını isteyenler vardır. Ali Rıza Paşa hükûmetinin İçişleri Bakanı ve Cemal Paşa’nın birçok kere akladığı Damat Şerif Paşa bu isteklilerin başındadır. Atatürk şöyle der: “Bu zehirli paçavranın memleket içlerine serbestçe girmesine engel olunmaması için emirler vermişti.”

Aralık 1919’un günlerine gelinmiştir.… Mustafa Kemal Paşa Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni büyük mücadelelerle tamamlamıştır. Bu kongrelerde bir yandan, vatan kurtarmayı yabancıya yaranmada arayan idrak yoksunları ile uğraşırken, diğer yandan da yabancının zehirli paçavralarındaki sütunlara sırtını dayamayı erdem sanan zavallı hükümetin zavallı yöneticileriyle mücadele etmiştir!

Yüz yıl aktı geçti…

Bugün yine ve ne yazık ki, “vatan değil yandaş kurtarma” adına “tek kişilik hükümet” sistemine; “yanlış-doğru-olan-olmayan-ak-kara” demeden, zıtlıklara aynı anda alkış tutma becerisini (!) gösteren, her hal ve şartta canhıraş destek veren bir “sözde basın”, ülkenin tüm damarlarına yayılmış görünüyor. Ancak; yapılan yanlışları, haksızlıkları, hukuksuzlukları ortaya çıkaran, hatırlatan, bir “avuç” olarak ifade edilse de, ulusalıyla, yereliyle, görev yapmaya çalışan gerçek basın emekçileri de var.

Günün iletişim sistemlerinin geldiği nokta düşünülürse bir metni, bir görseli, bir sesi engellemek artık mümkün değil yani zehirli paçavraları engellemek artık mümkün değil. İnanılmaz bir bilgi kirliliği, saptırma/aldatma içinde olduğumuz gerçeği ortada. Ancak bu, çaresiz bir durum değil.

Yapılması gereken, çiçek-böcek işlerini bir kenara bırakmak ve her türlü iletişim aracından yararlanarak doğru ve tarafsız bilgiyi toplumdaki her bireye ulaştırmanın yollarını aramaktır.

Yapılması gereken, her anlamda ve her alanda hızla seviye kaybı yaşamaya devam eden ülkemizde, etrafında toplanılan masalarda ne olup bittiğini, temel meselenin özgürlük ve açlıkla mücadele olduğunu halkın sadece belli bir kesimine değil tamamına anlatmak, yüreklere geçmektir.

Yazımızı, Mustafa Kemal Paşa’nın tüm zamanlara hitabını anımsatarak bitirelim.

“Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Selam olsun tüm vatan gönüllülerine…

Canan Murtezaoğlu

Bunları da sevebilirsiniz