OSMAN PARLAK ANLATTI… PANDEMİ SÜRECİNDE YAŞANANLAR

Bölgemizin potansiyel üreticisi ve su ürünleri yetiştiricilik sektörünün tanınmış ismi sayın Osman Parlak ile  pandemi sürecini konuştuk. Çin’den yayılan büyük salgının yaşattığı ekonomik travma ve sonuçlarının bölgemizi, balıkçılık sektörünü ve ülkemizi nasıl etkilediğini sorduk…

Gönül Köprüsü: Sayın Parlak, Çin’den bir anda yayılan Covid-19 salgını neticesinde her sektörde olduğu gibi balıkçılık ve yetiştiricilik sektöründe de bazı olumsuz gelişmeler yaşandığını biliyoruz. Pandemi süreci henüz olmamış gibi düşünürsek, pandeminin hemen öncesine döndüğünüzde iş ve iş geliştirme süreçleri hakkında planlarınız nelerdi?

Osman Parlak: Öncelikle iyi yayınlar ve yayınlarınızda başarılar diliyorum.

Elbette Çin’den yayılan bu salgının hemen öncesine dönebiliriz. Çünkü zaman bizim için ikiye ayrıldı demek doğrudur. Sadece bizim için değil, tüm insanlık için bu böyle bir hal aldı. Üniversiteler, öğrenciler, akademi, iş dünyası.. Aklınıza hangi konu başlığı gelirse gelsin pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak ayrılmış durumda. Bu konu hakkında konuşmamız gerekirse; öncelikle bu bizim için daha önce yaşamadığımız bir tecrübedir. Pandeminin hemen öncesinde yatırımlarımız, yatırım planlarımız vardı. Bu yatırımlar 8-10 milyon dolar civarındaydı. Bunlar, 2 bin tonluk iki tesis Gerze’de, 4 bin tonluk tesis Yakakent’te olmak üzere Türk Somonu ve Levrek türlerini kapsıyordu. Ayrıca Bafra organize bölgesinde bir işleme ve paketleme tesisi, keza Yakakent’teki mevcut tesisimizin yenilenme, yeniden organize edilmesi gibi planlarımız vardı. Bunların tamamı maalesef askıya alındı. Şöyle ifade etmeliyim ki; bu dönem bizim için, Derbent baraj gölünde ve diğer baraj göllerinde yetiştiricilik yapanlar için felaket oldu.

Gönül Köprüsü: Felaket olarak nitelediğiniz bu duruma pandemi süreci mi sebep oldu?:

Osman Parlak: Hayır. Pandemi adeta tuzu biberi oldu. Bunun esas nedeni yağışların son 90 yılın en düşük seviyesinde olmasıdır. Maalesef kar yağışı da olmadığı için beklenen seviye gerçekleşmemiş, sıcaklık seviyesi de çok yükselmiştir. Bu durum üretimin ve verimliliğin son derece düşmesine sebep olmuştur. Üretim yapılamamıştır. Yapılan üretimin verimliliği de büyük bir kayba uğramıştır. Kayıptan kastım, üretim yüzde elli bile gerçekleşmemiştir. Bütün yıl bu durum böyle devam etti. Bu durumun 2021 yılında da böyle devam etmesi bizi korkutmaktadır.

Gönül Köprüsü: Yani pandemi olmasa bile doğa anlamında da sıkıntı yaşadınız. Doğru mu?

Osman Parlak: Kesinlikle evet. Yağış ve su seviye sıkıntısı pandemiden önce de gündemimizdeydi. Elbette zorluklar, pandemiden dolayı da ikiye, üçe katlandı. Bu sıkıntının, yani pandeminin bize getirdiği en büyük sıkıntılardan birisi lojistik kanallarının kapanması, körelmesi oldu. Bu özellikle göz bebeğimiz olan Türk Somonu projesini vurdu. Lojistik yolları kapanınca ihracat durdu. Biz geçen yıl 30 bin ton civarında yetiştiricilik yaptık. Bu rakamın tamamı ihracattı. Satış rakamımız ortalama 5 dolar civarında ve beklentimiz ise 150 milyon dolardı. Bu rakamı elbette gerçekleştiremedik. İlk on ayda ancak 40 milyon dolar civarında gerçekleşti. Buna rağmen bu rakam 2019 yılına göre ihracatın arttığını gösteriyor ama Türk Somonu projesinde hedef 100 bin ton olduğundan bunun ancak yüzde 30’u gerçekleşebildi. Bu da düşük fiyattan gerçekleşti.

Gönül Köprüsü: Bu durum işletmeniz için nasıl sonuçlar doğurdu?

Osman Parlak: Burada sorulması gereken kök soru aslında şudur: ‘Yüzde 30 ihracat gerçekleştiyse diğer balıklar ne oldu?’ işte esas soru budur. Biz bu inişli çıkışlı pandemi krizinde çalışmalarımızı sonlandırmadık. Ülkemiz için vazifemizi gerçekleştirdik. Bu balıkları yurt içi pazarına çok düşük fiyattan sattık. Bunu yaparken kaybımıza bakmadık. Herkesin pandemi sürecinde olduğu bu acı tabloda vazifemiz neyse onu yaptık, maddi manevi işin ucundan tuttuk. Size önemli bir şey daha söyleyeyim. Pandemi biter mi bitmez mi diye üzerinde çok durarak bir panik ve buhran havasında olmadık. Ülkemiz ve ülkemiz ticareti için her şeye rağmen yavru balıkları yine suyla buluşturduk.

Gönül Köprüsü: Osman bey, bu riski nasıl aldınız? Pandemi dolayısıyla çok düşük fiyattan balık sattık diyorsunuz ve yine de yavru alıp suyla buluşturduk diyorsunuz, bu başlı başına bir risk değil mi?

Osman Parlak: Doğrudur. Risktir. Fakat şu var: Bir sistemimiz var. İşçilerimiz var. Sorumluluklarımız var, işçilerimizin aileleri var, çocukları var. Pes etmek en kolayıdır. Biz pes edemeyiz, böyle yetişmedik. Bırakın pes etmeyi, hatta rakamları arttırdık. Bunu, önümüzü net göremiyor olmamıza rağmen yaptık. Endişemiz yok mu? Elbette var. Soru şu: Pandemi ne zaman biter?

Gönül Köprüsü: Pandemi bitse bile sular istediğiniz seviyede değil, bu durum ne olacak?

Osman Parlak: Pandemi yarından tez yok, hemen bitse bile esas büyük endişemiz sularımız ile ilgili. Sularımızın seviyesi ve sıcaklığı konularında büyük endişemiz var. Sadece Türkiye değil, tüm dünya insanlığı doğayla barışmalıdır. Doğaya karşı gelmemelidir.

Gönül Köprüsü: Peki, ilk vaka açıklandığında işlerin buraya geleceğini ön göremediniz mi?

Osman Parlak: Elbette ön gördüm. Fakat hiçbir zaman durmayı düşünmedim. Biraz önce de söylediğimiz gibi bizim bu güzel yurda borcumuz var. Bu halka, bu memleketin her ferdine borcumuz var. Keza halkın gıda ihtiyacı var. Balık kaliteli bir gıda. Siz üretmez, üretimden çekilirseniz yabancı yatırımcı gelir ya burada üretir ya da ürettiğini size istediği paraya satar. Bu durum pandemiden daha büyük milli bir felakettir. Benim iş anlayışım budur. Kimsenin bireysel zenginliği yoktur, olmamalıdır. Zenginlik ancak toplumsal olursa adı zenginliktir. Öte yandan adına ne derseniz deyin ben karşıyım. Halk varsa sermaye var, halk yoksa, ulusumuzun bireyleri yoksa biz de yokuz. O yüzden varlıkta da yoklukta da tüm sermayemizle milletin yanındayız. Bu sermaye bizim değil. Biz bekçiyiz. Esas zenginlik ve sermaye milletindir. İşçiyi, mühendisi kendi evlatlarınızdan ayırmayacaksınız. İş veren şu demek değil: Lüks arabaları olsun, yatları, katları olsun. Hayır. Olmasın. Olacak kadar kazanıyorsa ve bunu üretimi geliştirmek için kullanmıyorsa sürdürülebilir olmaz. Kendisi de yanar, insanları da yakar. Bakınız ben 65 yaşıma yaklaştım. İstesem üretimden çekilebilirim. Fakat bu mümkün değil, elim ayağım tutana kadar üretmek zorunda olduğumun vicdani sorumluluğu var.

Gönül Köprüsü: Biraz önce dünya insanlığının doğayla barışık olması gerektiğini vurguladınız. Bunu detaylandırır mısınız? Sizin bu yöndeki çabanız neler?

Osman Parlak: Biliyorsunuz, pandemi ve ülkelerin kapanması yeryüzünde görülmemiş temizliğe sebep oldu. Boğazlarda bile yunus balıkları yüzer oldu. İşte bu bizim haklılığımızı gösterir. İnsan yok olsun demiyoruz ama doğaya saygılı olsun diyoruz. Bizim üretimimiz son derece çevreci bir üretimdir. Türk Somonu üretimi 6 aydır. 6 ay denizde kalır ve sonra deniz dinlendirilir. Biz balığımızı son baharda denize bırakır, ilk baharda hasat ederiz. Bunu bilmeyen bazı çevreler var ve anlamlı anlamsız, bilip bilmeden körü körüne yetiştiriciliğe karşı çıkıyorlar. O guruplara bir şey demiyorum. Kirli yapılan, çevreye ve doğaya zarar vererek yapılan üretim varsa beraber karşı çıkalım. Bu anlayış tek taraflı mı, hayır. Bir de diğer tarafı var bu konunun. Körü körüne yeterki üretim olsun diyenler var. Bu da yanlış. Körü körüne karşı çıkanlar ne kadar yanlışsa körü körüne üretim yapanlar da aynı seviyede yanlışın içindeler. Şu bilinmelidir. Hiçbir üretim çevrenin kirletilmemesi kadar kıymetli değildir. Canlıyı, suyu, havayı, kısacası insanı temel kabul eden üretim anlayışı kabul edilemez. Burada devletimiz ve mevzuatımız yeterince dikkatlidir ve gerekirse daha dikkatli olmaktan imtina etmeyecektir.

Gönül Köprüsü: Ya pandemi sonrası?

Osman Parlak: Pandemi sonrası şöyle ki; eğer yer küre pandemiyi atlatabilirse balıkçılık yine çok iyi bir fırsat olarak pozisyonunu yeniden kazanacaktır. Yurt dışı pazarı başta olmak üzere fırsatlar ülkemizi beklemektedir. Bu fırsatların en başında Çin pazarı geliyor. Çin pazarına gireceğiz. Şu an hali hazırda ABD ve Japonya ile yetinemeyiz. Çin ile görüşmelerimiz sürüyor.

Gönül Köprüsü: Son olarak ne söylemek istersiniz?

Osman Parlak: Öncelikle sizlere ve yayın ekibinize tekrar teşekkür ederim. Bakınız dünya ülkeleri ciddi borç altında. Şunu söylemeye çalışıyorum. Sadece Türkiye’nin borcu yok. Tüm dünya borçlu. Sistem borçlu. Bu şu demek; destekler azalabilir. Dar bir boğazdan geçeğiz. Fakat Türkiye her durumda bu dar boğazın dünya ortalaması üzerinde olacaktır. Çünkü biz büyük bir ülkeyiz. Çalışmalıyız, üretime devam etmeliyiz. En önemlisi de paylaşmalıyız.

Bunları da sevebilirsiniz