Ya cesaret ya esaret, Karmaca 2017 (2)

Ahlaklı olmak, dürüst olmak, sözünün eri olmak, dirayetli olmak, liyakat sahibi olmak, güvenilir olmak, çalışkan olmak, kucaklayıcı olmak, saygılı olmak; yönetenlerimizde ve de siyasetçilerimizde görmek istediğimiz karakter özellikleridir. Beklentimiz de tüm bu hasletlere sahip olan Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürümeleri, yüz yıl öncenin şartlarında üretilen değerlere, çağın değerlerini de katmak için çalışmalarıdır.

Ancak bu dilek ve beklentinin henüz gerçekleşmediği, mevcut siyaset sahnesinde özellikle “ahlaklı olmak” konusunda sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir. İlk yazımızda; Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuya dikkat çektiğini belirtmiş ve o günün bazı siyasîleri için “muhteris hizip” terimini kullandığını ifade etmiştik. Bu terimin içini dolduran sayısız örnekten bazılarını aktarmak, nasıl bir zihniyetle yönetildiğimizi hatırlatmak için 2017’nin notlarına geri dönelim ve kaldığımız yerden devam edelim.

“Tarafsız bir muhtar olarak partili bir cumhurbaşkanının davetine katılmam tarafsızlığımı tartışılır hale getirecektir”diyen bir muhtarın tavrı, umudun var olduğunu gösterse de savcılık söz konusu muhtar hakkında soruşturma açmak için Adalet Bakanlığı’na fezleke gönderir.

Bu arada iş dünyasının büyükleri mikrofondan ayar çekmeye çalışırlar ancak bu; birilerini kıs kıs güldürmekten öteye geçmez. Bazıları da çok önemli görevlerinden ayrılır. Muhalefetin bir vekili şöyle diyecektir: “Siz bu kadar ezdirdiğiniz için vatan da bu kadar eziliyor!”

Çok geçmeden yeni sistemin âdeta bir saadet zincirine dönüştüğü görülür. Oysa ki bu millet ne çok çekmiştir saadet zincirlerinden! Ancak ne gam! Balığa çağıran iş adamları olduğu sürece, kurumlarda milletin gözünün içine baka baka hukuksuzluk yapıldığı sürece, her türlü sahtekârlığı bilip de secde etmeye devam eden sözde inananlar olduğu sürece ne gam… Ve ne gam ki yıl 2023 ve saadet/mide zinciri kuranların şuur ve idraklarında iyi ve güzele evrilmek gibi bir niyet henüz ufukta görünmüyor.

2017 yılına damgasını vuran bir önemli eylem; ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nın başlattığı 400 km.’lik “Adalet Yürüyüşü” dür. Binlerce kişinin katıldığı 24 günlük bu yürüyüşü o gün tenkit eden bir parti başkanı şimdilerde Saray’ın bahçelerinde, odalarında yürümekte; pastalar eşliğinde derin sohbetler yapmaktadır. Adalet yürüyüşünü başlatan Kılıçdaroğlu ise bugün artık tüm ezilenler adına Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı adayıdır. Kutlu olsun…

Notlarımıza devam edelim…

O günlerde yaralı bir gazimizin şehirler arası otobüsle evine gönderildiğini yazan basın, Mardin’de bir çobanın, sırtında taşıdığı yaralı dağ keçisini tedavi ettirebilmek için 17 km yol yürüdüğünü de yazar. Şaşılacak bir şey yoktur; ilki dincinin doğasını diğeri de insanın doğasını temsil etmektedir.

Yılın önemli bir olayı da “ömrümü İslam’a adıyorum” sözlerinin sahibi, iktidar mensubu İBB Başkanı’nın istifa etmesidir. Başkan istifa ederken; “İnsan her şeyi affeder ama adam yerine konmamayı affedemez!” der. Diğer yandan iktidar mensuplarının ömürlerini hangi İslam’a adadıkları kocaman bir soru işaretidir. Eğer yönetenlerin adları; yalan, talan, aldatma, aldanma, kul hakkı, adaletsizlik, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzlukla ve yoksulluğun kullanılması ile anılıyorsa bu ne tür bir adanmışlıktır ve hangi İslam’la açıklanabilir? Kur’an’daki İslam olmadığı kesindir.

Yabancıların İstanbul’a olan ilgileri göz yaşartmaktadır. İtalyan Assorestauro Birliği Başkanı Alessando Zanini, İstanbul’da, sürekli sismik hareketlerin olduğunu vurgular ve “Artık kaybedecek zamanımız kalmadı. İstanbul hem Roma hem Bizans hem de Osmanlı mirasına sahip bir şehir. Çok acil bir şekilde bu projeleri hayata geçirip tamamlamak zorundayız.” der. (basın) Bu nedenle 51 proje birlikte yürütülmektedir! Kanal İstanbul bu projelere doğrudan ya da dolaylı olarak dahil midir, bilinmez!

Günümüzde ise Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, yıllardır deprem tehdidi altında bulunan, Türkiye’nin çok yönlü can damarı İstanbul şehri için sonunda elle tutulur, gözle görülür çalışmalar başlamıştır. O çalışmaları başlatanlar; insana, doğaya, adalete saygı duyanların zihniyetidir. Milletimiz de artık; “çalıyorlar ama çalışıyorlar” düşünce yapısını bir kenara koymalı ve sanki 21 yıldır muhalefetteymiş gibi; “bana bir sene daha verin, her anlamda Türkiye yeniden inşa edilecek” sözleriyle sınır tanımadan yürüyen zihniyete dur demelidir!

2017’ye dönelim…

Müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi muhalefeti ayağa kaldırır. Ancak bir şey yapılamaz. Niteliği olmayan ancak niceliği olan eller kaldırılmış ve iş bitmiştir. O eller değişmezse, sadece nikâh değil, binlerce kız çocuğunun hayatına da kıyılmış olacaktır, o eller artık değişmelidir diye not düşmüşüz o günlerde ancak ne yazık ki o eller geçen süre içinde değişmedi, gittikçe pervasızlaştı ve neticede o kız çocuklarının yerini kız bebekler aldı! Toplum da bunu duydu ve dinledi. Her konuda olduğu gibi sosyal medya önce alevlendi ancak sonra küllendi.

Şunu da sormuşuz: Diyanet, müftülere “çocuk-cami buluşmaları, apartman sohbetleri, KYK programları, işyeri-fabrika sohbetleri, kahvehane ziyaretleri, aile okulu seminerleri, panel, ev sohbetleri, sabah namazı buluşmaları, köy sohbetleri, iftar programları, aile buluşmaları” düzenlenmesi için talimat verirken (basın) laik Cumhuriyet’in değerlerine inananlar ne tür çalışmalar içindedir? Apartman komşularımız, sokağımızdaki komşumuz, yakın çevremizdeki esnaf bile bizler için “uzaktaki köy” ise, Atatürk Cumhuriyeti’nin değerleri nasıl korunacaktır?

Bütün bunları aşmak için Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü hatırlayalım; “Ne ezen ne de ezilen vardır, sadece zulme izin verenler vardır, o kadar!”  Uyarı açık ve nettir: Yapılan yanlışlar kanıksanmamalı, zulme izin verilmemelidir. Toplumun yararına olmayan her ne ise o, gündemde tutulmalı, yazarak-çizerek-konuşarak unutulmaması sağlanmalıdır.

Devleti başkasına teslim eden aldatılmışlara devlet teslim edilemez!

Ya kendi dünyamızı yaratırız ya da başkalarının yarattığı dünyada oyalanırız.

Büyük Türk hakanı Atilla“Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu da koca bir ülkeyi kurtarır.” demiştir. Bu durumda bir harf de bir ülkeyi kurtarır:

Ya cesaret ya esaret!

Diğer yandan milletimize sürekli aba altından sopa gösteren, hakaret dolu sözler sarf eden, her gün başka bir ağızla konuşan, kendi aklının ürünü olmayan sözlerle not tuttuğunu zanneden siyasilere de bir uyarımız olacak: Size sandık dersliğinde not vereceğiz ve sınıfı asla geçemeyeceksiniz!

#sözümüzsöz

Elbette kolay olmayacaktır 100. yılı devralmak ama birleşe birleşe, direne direne başaracağız çünkü şehitlerimize ve Cumhuriyet’imize borcumuz var…

Canan Murtezaoğlu

Bunları da sevebilirsiniz