Sekiz buçuk saat boyunca; “ulusun ve yurdun gereksinmelerine uygun yeni hükûmetin devlet işlerini üstlenmesi”

Nutuk’taki özetiyle bile sayfalarca yer tutan, Mustafa Kemal Paşa ile Abdülkerim Paşaarasında gerçekleşen bir haberleşme “tam sekiz buçuk saat” sürmüştür. “Üç safhaya ayrılabilen bu muhaberemiz, eseri cedit denilen büyük tabaka kâğıtlardan yirmi beş sahife doldurdu.” diye de belirtir Atatürk Nutuk’ta.

Mustafa Kemal Paşa, 25 Eylül akşamı, Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutan Vekili Mahmut Bey’den bir şifre telgraf alır. İstanbul telgrafhanesinden, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın telgraf başına gelmesi istenmiştir. Telgrafın içeriğine göre, Padişah bildirisinin “bilgece uyarıları” na uyulması istenmektedir. Telgrafı yazan kişi Genelkurmay tuğgenerallerinden Abdülkerim Paşa’dır. Paşa, telgrafına, Ticaret ve Ziraat Bakanı Hadi Paşa aracılığıyla ve aynı şifre ile yanıt beklemektedir. Mustafa Kemal, şu notu da ekler anlatımına: “Bu kişinin, bu hilesi ile başvurunun bizden geldiğini ilan edip yaymak istediği anlaşılıyor.”

Mustafa Kemal Paşa, “onlar görüşmek istiyorsa” kaydıyla, iletmesi için Mahmut Bey’e cevap telgrafını çeker: Ali Fuat Paşa Ankara’da değildir. Görüşme isteniyorsa bunu Temsil Heyeti ile ve Heyet’in arasında bulunan Mustafa Kemal Paşa ile yapabilirler.

İstanbul hükümeti ile ilişki kesileli on beş gün olmuştur.  Anadolu’da dolaşan yabancı subaylar, ülkenin iç durumuna karışmayız demektedirler. Bütün ülkeden İstanbul’a her gün binlerce telgraf çekilmekte, hükümetin düşürülmesi istenmektedir.

Abdülkerim Paşa, Mustafa Kemal’in çok eski bir arkadaşıdır, namuslu ve yurtseverdir. Selanik’te, Mustafa Kemal önyüzbaşı (kolağası), Abdülkerim de binbaşı olarak bir büroda çalışmışlardır. Herhangi bir şeyhe bağlı olmayan Binbaşı’nın bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Ancak kendisini “Hazret-i Evvel” yani ulu kişi olarak kabul etmekte, karşısındaki kişide gördüğü yeteneklere göre de ona unvanlar vermektedir. Mustafa Kemal’e de “kutbül’aktap” yani kutupların kutbu, en ulu kişi demektedir.  İkna yeteneği ile tanınan Kerim Paşa, Hadi Paşa ile de Selanik’ten arkadaştır. Belli ki “Hadi Paşa, sıkışmış olan Padişah’ın ve Ferit Paşa’nın pek münasip bir vasıta ile imdadına yetişmek” istemektedir.

Atatürk Nutuk’ta; “Efendiler, 27/28 Eylül 1919 gecesi, gece yarısına bir saat kala telgraf başında, Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik.” der. Mustafa Kemal Paşa’nın, “Kerim Paşa’ya söyleyiniz, buyursunlar” çağrısı, İstanbul tarafından; “Yüce kişi, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum? Birinci hazret (Hazret-i Evvel) karşınızdadır.” diye yanıtlanır.

İstanbul hükümeti, Abdülkerim Paşa’nın ahlakının temizliğinden yararlanmak niyetindedir. Nutuk’ta, Abdülkerim Paşa’nın; “…  Kötülük dileyen perişanların bu güzel ülkemize yaptıkları iftiraları kıralım… sadece, hükûmetle ulusun, sırf ülkenin esenliğine yönelik olarak yaptıkları hizmetlerle işleri birbirleriyle uzlaştıralım,… bu girişimim konusunda hükûmetin geniş bir iyi niyet gösterdiğini eklerim ruhum.”tarzındaki cümlelerinin tamamına yer veren Atatürk, ilk cevabını verirken biraz karşı tarafın “yöntemine ve anlatış özelliğine” de uyar ve “Kerim Paşa Hazretleri’ne; ‘kutbül’aktap’ deyiniz anlar!” diyerek sözlerine başlar. Teşekkürün ardından, hükümet adına kötülük yapanları isimleri ile sayar ve Padişah’ın üzüntüye düşmesinin nedeninin ulus olmadığını belirtir. “Malatya’daki haince girişimi, Çorum’daki haince düzenlemeyi, Konya’daki çırpınır gibi girişimi” hatırlatır. Eğer bunları gerçek evreleriyle duymamış iseniz, “Sizi de çözüme başlangıç olarak düşündüğünüz noktada yanılmışlıktan dolayı özürlü sayarız.” diye ilave eder.

Kurtuluş çaresi ve yaşama ilkesi ancak ve ancak, “Kuva-yı Milliye’nin etken ve ulusal iradenin egemen” olmasındadır diyen Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam ve bazı bakanların isimlerini vererek olan-biteni anlatır ve şöyle der:

“Memleketimize takım takım Bolşevikler girdiğini ve millî harekâtımızın Bolşevik hareketi olduğunu resmî ağızlardan ilân eden ve yayan bu bahtsızlardır.”

“Soylu ve temiz millî harekâtımızın, İttihatçıların gözü kararmış davranışları olduğunu ve İttihatçıların parası ile yürütüldüğünü resmî olarak ve açıkça dünyaya, yabancı gazetecilere söyleyen bu aymazlardır.”

“Anadolu’da, karışıklıklar olduğunu ajanslarla resmî ağızlarla ilân eden ve ateşkes anlaşmasının özel maddesi uyarınca kutsal vatanımızı düşman işgaline açık bırakmak isteyen bu cahillerdir.”

 “Malatya’nın İslam halkı ile Sivas’ın İslam halkını birbirini öldürmeye yönlendirmek isteyen bu zavallılardır.”

“Ulusal duygunun görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir.” der ve sözlerini; “Bununla beraber, bizim en kutsal amacımız, tıpkı siz kardeşimin düşündüğü gibi devlet ile milletin yaptıklarını sadece yurdun esenliği noktasında birleştirmektir…” cümlesiyle bağlar.

Mustafa Kemal Paşa, Abdülkerim Paşa’yı İstanbul hükümetine güvenmemesi konusunda uyarır. “Milletin güç ve iradesine” karşı çıkılmaması konusunda Damat Ferit Paşa’yı da Erzurum’dan uyardığını belirtir ve şöyle der: “Bu aymaz adam, bana yanıt vermedikten başka, ulusal akımın birkaç kişinin kışkırtması sonucu olduğunu ilan etti… Bize düşen ödev, en hızla davranıp ulusal ereklere uyacak yeni bir hükümetin iktidara gelmesini sağlamaktır.”

Abdülkerim Paşa’nın aracılığı ile bunların bildirilmesi durumunu, “bizim için her türlü vicdan rahatlığının gerçekleşmesine yaramıştır” cümlesiyle ifade eden Atatürk, buraya kadarki sözlerinin haberleşmenin birinci maddesinin özeti olduğunu belirtir Nutuk’ta.

İkinci evrede; ulusal ayaklanmanın tam genişliği ile İstanbul’a ilerlediğini, Ferit Paşa ve arkadaşlarının bunu bildiğini ve “başarılı askeri hareketlerin raporlarını” özetleyen Mustafa Kemal Paşa; “Siz de bu bilgileri isteyin ve aydınlanın.” der Kerim Paşa’ya ve“Artık bütün bu hareketleri durdurmak yalnız ve ancak bir şeye bağlıdır. O da ulusal ereklere bütün anlamıyla uyacak birisine hükümet başkanlığının verilmesine ve onun da ulusal erekleri kavrayarak ona göre önlem alma yoluna gitmesine bağlıdır.” diyerek sözlerine ara verir. Kerim Paşa’dan düşünceleri varsa bildirmesini rica eder.

Kerim Paşa saygılarını ilettikten ve bazı açıklamalar yaptıktan sonra “Çıkış noktası yaptığıma işaret ettiğiniz, padişah bildirisinin anlayış şeklinde, olabilir ki ben yanılayım.”der ve Padişah’ın sözlerinin bütün yönlerini açıklamak istediğini belirtir. Mustafa Kemal Paşa, bunun iki tarafı da asıl amaçtan uzaklaştıracağını, asıl konu üzerinde görüşmeleri gerektiğini belirtir, sözü alır ve kesin konuşur:

 “… Canilikleri ve hainlikleri kanıtlanmış bir hükümetin üyelerinin meşru olmayan savunmalarının esas alındığını görmeye dayanamayız. Biz, son durumu anlattık ve milletin kesin olarak istediğini bildirdik. Bilmem yinelenmesi gerekli midir? Siz sonuçta gerçekleştirilmesi gerekli olan bir ulusal isteğe karşı, Ferit Paşa hükümetinin, devletin en yüksek kişisini, hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu işiniz hiçbir yararlı meyve vermeyeceğinden başka, siz yüksek kardeşim hakkındaki çok eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına neden olacağından kaygılanırım… En son ve en kesin söz şudur: Amacımız, bu sarsılmaz gerçeği Padişah’a duyurmanızdır. Siz, ancak bu soylu ödevi yapmakla, bugün vatan ve milletin sizin yüksek kişiliğinizden beklediği dinî ve milli ödevi yapmış olursunuz.”

Kerim Paşa’nın, “Ulu Allah güçlükleri çözücüdür. Aziz gözlerinizi öperim.” diyerek sonlandırdığı uzun sözlerinin özeti, vatan için yaptığı girişimin ulusun ve Allah’ın katında yer bulacağına olan inancını anlatmak olmuştur.

Cevap sırası tekrar Mustafa Kemal Paşa’ya geldiğinde saat “gece yarısından sonra 4.30’dur.” “Kerim Paşa’nın değindiği noktaları yanıtsız bırakamazdım.” diyen Mustafa Kemal Paşa, uzun uzun düşüncelerini anlatır ve sonucunda, “Şu halde” diye başladığı sözlerinin “evet ya da hayır” diyerek cevaplanmasını ister Kerim Paşa’dan.

Şöyle sorar Mustafa Kemal Paşa; “Bizim ve sizin yurtseverler gibi yapacakları girişimin amacı ne olmak gerekir?… Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak olanaksızlığı ile uğraşmak mı, yoksa bir an evvel meşru olmayan bu hükûmet yerine ulusun ve yurdun gereksinmelerine uygun yeni hükûmetin devlet işlerini üstlenmesi gereğini padişaha duyurmaya yol aramak mıdır?”

Kerim Paşa, soruları yine uzun uzun cevaplar. Bazı cümleleri de, “Padişah’ın aldatılmış olmayıp her şeyi bildiğini anlatıyordu” der Mustafa Kemal Paşa. Kerim Paşa kendine özgü cümlelerle bitirir sözlerini; “… Geleceğimiz, Allah’ın bağışı ile ulusal haklarımız yüceliğinde kutlu ve esenlikli olacaktır. İşte bağışlayıcı ruh budur. Aziz ruhum.”

Mustafa Kemal Paşa; “Üçüncü evrenin açılmasına ben sebep oldum.” dediğinde “saat gece yarısından sonra 6.10’a” gelmiştir. Sözlerine, Kerim Paşa’nın çok sevdiği, “Büyük Hazret” ifadesiyle başlar ve şöyle der: “Anadolu’nun bütün dileklerinin Halife’nin bilgisine sunulduğu yolunda verdiğiniz bilgiye, ulusun inanı henüz kesin değildir..”ve devam eder; “Yalnız, bir daha söylememe izin vermenizi rica ederim ki, evet veya hayır şeklinde yanıt verilmesini dilediğimiz sorular yazık ki yanıtsız bırakılmıştır…”

Kerim Paşa yorulmuştur. “Allahaısmarladık, yine görüşeceğiz” diyerek çekilmek ister. Ancak Mustafa Kemal Paşa bırakmaz ve “Ulus güçlü, anlayışlı ve giriştiği işi başarmaya kesin kararlıdır. İşler hızla yürümektedir, şevketli Padişah’ımızın karar vermesi ve sorunu çözümlemesi zamanıdır.”şeklindeki son sözlerini karşı tarafa iletir. Saat, “gece yarısından sonra yedi buçuktur.”

Bu konuyu kapatırken şöyle der Atatürk Nutuk’ta:

“Efendiler, bundan sonra Ferit Paşa hükümeti ancak üç gün daha dayanabilmiştir. Görüşmeye, muvaffak olamadığım, dostum merhum Kerim Paşa’nın bazılarına söylediğine göre bu görüşmemizi olduğu gibi Padişah’a göstermeyi başarmış. Kerim Paşa’nın, Kara Vasıf Bey’e olan 8 Kasım 1919 tarihli mektubunda da buna işaret edilmiştir.”

Atatürk, bu sözlerin ardından, iyi niyetli ve yurtsever dostunun mektubundan bazı satırları da paylaşır. Kerim Paşa, “Bütün bunları sayıp dökmeye beni yönelten nedenler geçmiş olayların gerçeklerini saptamaktır.” cümlesini de kullanmıştır ayrıntılı ifadeler içeren mektubunda ve mektubun aslını Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiştir. 28 Eylül günü, görüşme özeti bütün kolordulara gönderilecektir.
***
Yüz yıl öncenin ağır şartlarında yapılan ve tarihin akışını değiştiren bu seviyeli ve ayrıntılı telgraf haberleşmesi hakkında, Türk milletinin bilgisi var mıdır? Bilgi sahibi ise bu haberleşmeden ders çıkarabilmiş midir? Önyargılı olmamak için sadece Mustafa Kemal Paşa’nın;

“Bizim ve sizin yurtseverler gibi yapacakları girişimin amacı ne olmak gerekir? sorusunu tekrarlamakla yetineceğim.

Ülkemizdeki “hal ve gidiş” ten rahatsızlık duyan her yurtseverin bu soruyu sorması dileğiyle…

Canan Murtezaoğlu

Bunları da sevebilirsiniz